B. SELEM (PEŞİN PARA İLE VERESİYE MAL ALMAK)
H. MÜŞTEREK KULLANILAN YERLERDE İZDİHAM YARATMAK
(Şer'i
ıstılahta ikrar, kişinin başkasına ait olup kendisi üzerinde bulunan bir hakkı
haber vermesidir. İkrarın rüknü dörttür: İkrar eden, lehine ikrar edilen, lafız
ve ikrar edilen şey.)
Mutlak
tasarruf ehliyetine sahip olan kimsenin ikrarda bulunması sahihtir. Çocuk ve
delinin ikrarı ise geçersizdir. Çocuk, dokuz yaşında iken ihtilâmla buluğa
erdiğini iddia ederse, kendisine yemin verdirmeden iddiası tasdik edilir. Ancak
yıl itibarıyla buluğa erdiğini iddia ederse, delil göstermesi istenir.
Sefih ve müflisin
ikrarı ile ilgili hükümler yukarıda hacr ve iflas bölümünde açıklandı.
Kölenin
ikrarı, cezayı gerektiren durumlarda kabul edilir. Köle, cezayı gerektirmeyen
bir cinayet sebebi ile borçlu olduğunu itiraf eder de efendisi bu konuda onu
yalanlarsa, borç kölenin zimmetine geçer, bedenine taallûk etmez.
Köle, bir
akid sebebi ile borçlu olduğunu ikrar eder ve ticaret için kendisine izin
verilmemişse, bu ikrarı efendisi hakkında geçerli olmaz. Ticarette izinli
kılmmışsa, ikrarı efendisi için geçerli olur. İkrar edilen borçlar, kölenin
kazancından ve elinde bulunan maldan ödenir.
Kişinin
ölümcül hastalığında yabancı bir kimse hakkında yaptığı ikrar, keza mezhep
alimlerince kabul edilen rivayete göre mirasçıları hakkındaki ikrarı sahihtir.
Sıhhatli iken bir kimseye borcu olduğunu ikrar eden kişi, hastalığında başka
bir kişiye daha borçlu olduğuna ikrar ederse bu, birinci kişinin borcunun
ödenmesi için öncelik sebebi olamaz.
Bir kimse
sıhhatli iken veya hasta iken bir kişiye borçlu olduğunu ikrar eder de
öldükten sonra mirasçıları bir başkasına borçlu olduğunu söylerse, en sahih
kavle göre bu birinci kişinin borcunun ödenmesinde öncelik sebebi olamaz.
Zorlanan kişinin ikrarı sahih değildir.
Kendisi
adına ikrar yapılan kişinin, ikrar edilen mala sahip olma ehliyeti
bulunmalıdır. Örneğin bir kimse: "Şu hayvanın bende şu kadar borcu
var." derse bu sahih olmaz. Ancak hayvanı kiralamak gibi bir sebeple
sahibine karşı borçlu olduğunu söylerse sahihtir.
Bir
kimse, Hind'in karnındaki ceninin veraset veya vasiyet yolu ile, "Bende
şu kadar borcu var." diye ikrar ederse bunu ödemesi gerekir. Eğer borç
kişinin mümkün olmayan bir yönüne isnat edilerek söylenirse bu ikrar boş
sözden ibaret olur. (Kişinin, "Hind'in karnındaki cenin, bana borç verdi
veya bana şu malı sattı." demesi gibi. Burada ikrarın yalan olduğu
kesindir). En zahir kavle göre mutlak şekilde yapılan ikrar sahihtir.
Kendisi
adına ikrar yapılan kişi, ikrar edeni yalanlarsa en sahih kavle göre, mal
ikrar edenin elinde kalır. İkrar eden kişi tekzip edildiğinde ikrarından döner
ve: "Ben ikrarımda hata ettim." derse, en sahih kavle göre sözü kabul
edilir.
1. İkrar
Lafzı
Lafız
ikrarın bir rüknüdür. Bir kimse: "Zeyd'in bende şu kadar malı
vardır." derse, bu ikrar olur. Kişi borcu için: "Üzerimde veya zimmetimde."
veya her hangi bir mal için: "Beraberimde veya yanımda." derse, bu da
ikrar olur. Ancak bir kişi bir başkasına: "Benim sende bin liram
vardır." der o da cevap olarak: "Ölç, al, onu al, üstünü mühürle veya
kesene koy." derse, ikrar olmaz. Şayet ona: "Bela, evet, doğru
söyledin, beni ondan kurtardın, onu ödedin veya ben onu ikrar ediyorum."
derse ikrar olur. Sadece: "Ben ikrar ediyorum veya ben onu ikrar
ediyorum." derse ikrar olmaz. Şayet: "Şu kadar borcum sende değil
midir?" der o da: "Bola veya evet" derse, bu ikrar olur.
"Evet" lafzı hakkında bir vecih vardır: Bu lafızla ikrar olmaz.
Şayet
alacaklı borçlusuna: "Sendeki bin liramı öde." der, borçlu da:
"Olur, yarın öderim; bana bir gün veya oturuncaya kadar, keseyi açıncaya
kadar veya anahtarı buluncaya kadar mühlet ver." derse, en sahih kavle
göre bu bir ikrardır.
2. İkrar
Edilen Mal
1- İkrar
edilen mal, ikrar edenin mülkü olmamalıdır. Eğer kişi: "Zeyd'de olan evim
veya elbisem veya borcum Amr'mdır." derse, bu geçersiz bir sözdür. Şayet
kişi şu mal, falan kişinindir ve onu ikrar edinceye kadar mülkümdür derse; ilk
sözü ikrar, ikinci sözü ise boş sözden ibarettir.
2- İkrar
edilen malı, ikrar edilene teslim etmek için ikrar edenin elinde bulunmalıdır.
Şayet kişi, elinde olmayan bir malı ikrar eder de sonra eline geçerse, ikrarın
gereği yerine getirilir. Bir kimse bir başkasında bulunan kölenin hür olduğunu
ikrar eder de sonra onu satın alırsa 6 kölenin hür olduğuna hüküm verilir.
Sonraki ikrarında: "Onun aslı hürdür." derse, satın alması köle için
fîdye yerine geçer.
Köleyi
elinde bulunduran kişi, onu azad ettiğini söylerse, mezhepçe kabul edilen
rivayete göre, müşteri açısından satış akdi fidye, satıcı açısından ise satış
muamelesi olur. Bu takdirde sadece satıcı için meclis muhayyerliği ve şart
muhayyerliği sabit olur.
Kişi
üzerinde bulunan meçhul bir hakkı ikrar ederse, bu sahihtir. Meselâ,
"Onun bende bir şeyi vardır." dediği zaman, o az da olsa mal
olabilecek her hangi bir şey ise, yapacağı açıklama kabul edilir, ikrar edilen
hak mal olacak durumda olmayıp mal olabilecek cinsten, mesela; bir buğday
habbesi veya talim edilmiş köpek veya tezek gibi faydalanılması helal olan
necis bir şey ise, en sahih kavle göre açıklaması kabul edilir. Fakat ikrar
edilen hak domuz veya istifade edilmeyen veya köpek gibi mal edinilmesi caiz
olmayan bir şey ise,açıklaması kabul edilmez. Kişi açıklamasında hastayı
ziyaret etmek veya selâmı almak gibi bir hakkı kastederse, ikrarı kabul
edilmez.
Bir kimse
üzerinde herhangi bir malın veya değerli bir malın veya büyük bir malın veyahut
çok malın olduğunu söylerse, ikrar edeceği şeyin en az miktarı kabul edilir.
Keza ikrar edeceği şey ümmü veled olursa, en sahih kavle göre bu konudaki
açıklaması kabul edilir. İtiraf edeceği şey köpek ve meytenin derisi gibi
necis bir şey ise, ikrarı kabul edilmez.
Bir
kimse: "Üzerimde böyle bir hakkı vardır." derse, bunun hükmü yukarıda
geçtiği gibi: "Üzerimde bir şey vardır." demesinin hükmü gibidir.
"Üzerimde bir şey, bir şey veya böyle böyle bir malı vardır." derse,
tekrar yapmamış gibidir. Şayet: "Üzerimde bir şeyi ve bir şeyi veya şöyle ve
şöyle bir hakkı vardır." derse, iki şey vermesi vacib olur. Eğer dirhem
kelimesini nasp ile yani "dirhemen" veya ref ile "dirhemün"
veya cer ile "dirhemin" şeklinde telaffuz ederek: "Üzerimde bir
dirhemi vardır." diye itiraf ederse, bir dirhem ödemesi lazımdır. Şayet
dirhem kelimesini "dirhemen" şeklinde nasp ile söyleyerek:
"Üzerimde şöyle şöyle dihemi vardır." derse, mezhepçe kabul edilen
rivayete göre, iki dirhem vermesi vacibtir. Ref veya cer haliyle söylerse bir
dirhem vermesi gerekir. Eğer ref, nasp ve cer denilen her üç halde
"vav" harfini zikretmeden itirafta bulunursa bir dirhem ödemesi lazım
gelir. Eğer: "Üzerimde bin ve bir dirhemi vardır." derse, dirhem
dışında elf (bin) hakkındaki açıklaması kabul edilir. Şayet üzerimde yirmi beş
dirhemi vardır derse, en sahih kavle göre tümü dirhem olarak kabul edilir.
Bir
kimse: "İkrar ettiğim dirhemlerin ölçüsü eksiktir." derse, bu durumda
beldenin dirhemleri tam olur ve "eksik" lafzını ikrarı ile birlikte
söylemişse açıklaması kabul edilir. İkrarından ayırarak söylerse açıklaması
kabul edilmez. Beldenin dirhemlerinin ölçüsü eksik olur da "eksik"
lafzını ikrarı ile birlikte söylerse, açıklaması yine kabul edilir. Keza İmam'm
kesin beyanına göre ikrarından ayrı söylemişse de açıklaması kabul edilir.
Dirhemlerin
bozuk olduğunu beyan ederse, bunun hükmü az önce geçen noksan dirhemlerin hükmü
gibidir. Şayet: "Onun üzerimde birden ona kadar dirhemi vardır."
derse, en sahih kavle göre dokuz dirhem vermesi lazım gelir. Şayet, "f
" harfini beraberlik anlamında kullanarak, "Üzerimde on ile beraber
bir dirhemi vardır." derse on bir dirhem, hesap yapmayı kastederse on
dirhem vermesi lazımdır. Ancak "beraberlik veya hesabı" kastetmezse
bir dirhem ödemesi gerekir.
3.
İkrarın Bazı Nevileri
Bir
kimse: "Kındaki kılıcı veya sandıktaki elbisesi yanım-dadır." derse,
km ve sandığı vermesi gerekmez, "içinde kılıç olan kını veya elbise olan
sandığı yanımdadir." şeklinde ikrar ederse, yalnız km ve sandığı vermesi
gerekir. "Başında sarık olan kölesi yammdadır." derse, en sahih kavle
göre sarığı vermesi gerekmez. Şayet: "Yanımda eğeri ile birlikte hayvanı
veya nakışlı elbisesi vardır." derse, bunların tümünü, (hayvanı eğeri ile
ve elbiseyi nakısı ile birlikte) vermesi lazımdır.
Bir
kimse: "Babamın mirasında bin lira borç vardır." derse, bu babasının
borcu bulunduğunun ikrarıdır. Eğer: "Babamdan aldığım mirasta bin lira
borç vardır." derse bu, bin lirayı hîbe etmek üzere verilen sözün
ikrarıdır. Şayet: "Onun bende bir dirhemi, bir dirhemi vardır."
derse, bunu tekit için söylediğini kabul etmemiz halinde bir dirhem vermesi
lazımdır. Ama, "Onun bende bir dirhemi ve bir dirhemi vardır." derse,
iki dirhem vermesi gerekir. Eğer, "Bende bir dirhemi ve bir dirhemi ve bir
dirhemi vardır." derse, ilk iki ikrar için iki dirhem vermesi lazımdır.
Üçüncü ikrara gelince, bununla ikincisini tekit etmeyi kastederse bir şey
vermesi gerekmez. Eğer bununla söze başlamaya niyet ederse, üçüncü bir dirhem
vermesi gerekir. Keza üçüncü lafızla birinci lafzı tekit etmeye niyet ederse
veya hiçbir şeyi kastetmeden söylerse, en sahih kavle göre, üçüncü bir dirhem
vermesi lazım gelir.
Bir kimse
müphem bir hakkı ikrar ederse, meselâ: "Onun bir şeyi veya bir elbisesi
bendedir." derse, kendisinden bu hakkın ne olduğunu açıklaması istenir.
Açıklama yapmamakta ısrar ederse en sahih kavle göre açıklama yapıncaya kadar
hapsedilir. Şayet müphem olanı açıklar da kendisi lehine ikrar yapılan kişi onu
tekzip ederse, hakkını açıklamalı ve iddia etmelidir. Reddetmekte ikrar
yapanın sözü geçerlidir. Bir kimse: "Onun bende bin lirası var." der,
ikinci günde yine: "Onun bende bin lirası var." derse sadece bin lira
vermesi lazım gelir.
İkrar
edilen hakkın miktarı ayrı ayrı olursa, az miktar çok miktara dahil edilir.
Şayet üzerindeki hakkı kırık ve sağlam lira gibi ayrı ayrı iki sıfatla
nitelendirir veya satış ve borç gibi ayrı ayrı iki cihete dayandırır veya:
"On lirayı cumartesi günü aldım ve pazar günü de on lira aldım."
derse, her üç halde de zikrettiği iki hakkı ödemesi lazımdır. Yani biri
diğerine dahil olmaz. Şayet: "Onun bende içki veya köpek ücretinden bin
lirası vardır veya bin lirasını ödedim." derse en zahir kavle göre bin
lira vermesi gerekir.
İkrarı
yapan kişi: "Henüz teslim almadığım kölenin parasından onun bende bin
lirası vardır. Köleyi bana teslim ettiği zaman bin lirasını teslim
ederim." derse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, itirafı
kabul edilir ve bu para o malın bedeli olur.
Bir
kimse: "Allah dilerse onun bende bin lirası vardır," derse, mezhepçe
kabul edilen rivayete göre, bir şey vermesi gerekmez. Şayet: "Onun bende
kendisine lazım olmayan bin lirası vardır." derse, bin lira vermesi
lazımdır. Şayet kişi: "Onun bende bin lirası vardır." diyerek bin
lirayı getirir ve: "Bu bin liradan kastım onun bendeki emanetidir."
der, lehine ikrar yapılan kişi de: "Benim onda başka bin liram
vardır." derse, en zahir kavle göre ikrarı yapan kişinin sözü yemini ile
birlikte kabul edilir. Eğer: "Onun bin lirası zimmetimde-dir veya bende
bin lira borcu vardır." derse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete
göre, lehine karar verilen kişinin sözü kabul edilir. Ben diyorum ki;
belirtilen hakkı vedia (emanet) kabul etmemiz halinde, en sahih kavle göre bu
bir emanettir.
İkrarı
yapan kişi, ikrardan sonra: "Bu emanet telef oldu veya emaneti geri
verdim." diye iddia ederse, iddiası ve reddetme konusundaki iddiası kabul
edilir. Şayet: "Bin lirası yammdadır veya bendedir." derse, bin
liranın emanet olduğu, geri verdiği ve ikrardan sonra telef olduğu konusundaki
iddiası kesin olarak doğrulanır. Allah daha iyi bilir.
İkrarı
yapan kişi, satış akdi veya hîbe akdi yaptığını ve malı teslim aldığını ikrar
eder de sonra bu akidlerin fâsid olduğunu ve akidlerin sahih olduğunu
zannettiğini söylerse, akidlerin fâsid olduğu hakkındaki iddiası kabul
edilmez. Ancak lehine ikrar yapılan kisiye yemin ettirebilir. Yemin etmekten
çekinirse, ikrarı yapan kişi yemin eder ve akidlerden ibra etmiş olur.
İkrarı yapan
kişi, "Bu ev Zeyd'indir, hatta Amr'mdır veya bu evi Zeyd'den gasp ettim
hatta Amr'dan gasp ettim." derse ev Zeyd'e teslim edilir. En zahir kavle
göre evin Amr'a ait olduğunu ikrar ederse, evin değerini Amr'a vermek üzere
borçlu olur.
4.
İkrarda İstisna Yapmak
İkrar
edilenin tümünü kapsaması ve istisna ile müstesnanın ard arda söylenmesi
şartıyla ikrarda istisna yapmak caizdir. Bir kimse: "Zeyd'in bende on
lirası vardır, ancak dokuz lirası, ancak sekiz lirası müstesna." derse
dokuz lira vermesi lazımdır.
Müstesnayı,
cinsinden olmayan bir şeyden istisna etmek de sahihtir. "Onun bende bin
lirası vardır, ancak elbise müstesna." demek gibi. Elbisenin de kıymetini
bin liradan az bir değerle beyan etmesi lazımdır.
Belli
olan bir şeyden istisna yapmak caizdir. "Bu ev onundur ancak şu oda
müstesna veya şu dirhemler onundur ancak şunlar müstesna." demek gibi.
Belli
olan eşyada kaide dışı bir vecih vardır: Belli eşyada istisna yapmak caiz
değildir. Ben diyorum ki kişi: "Şu köleler Zeyd'indir ancak bir tanesi
müstesnadır." derse, bu ikrarı kabul edilir ve istisna ettiği köleyi
açıklaması istenir. Henüz açıklama yapmadan köleler ölür de bir tanesi sağ
kalır ve o da sağ kalanı istisna ettiğini zannederse, en sahih kavle göre
yemini ile sözü tasdik edilir. Allah daha iyi bilir.
5. Nesebi
İkrar Etmek
Bir
kimse; "Şu benim oğlumdur." diye birini kendine nispet ederek nesebi
ikrar ederse, böyle bir ikrar şu şartlarla caiz olur:
1- İkrar
edilen, ikrar edeni hissen ve şer'an tekzip etmemelidir. Onu tekzip etmesi
demek, başkasının soyundan olduğunun bilinmesi demektir.
2- İkrar
edilen kişi tasdik etmeye ehil ise, itiraf edeni tasdik etmelidir. Şayet ikrar
edilen kişi buluğ çağında olur da onu tekzip ederse, ikrarı yapanın delili
olmadıkça neseb tespit edilmiş olmaz. İkrar edilen küçük ise, ikrarı yapanın
soyundan olduğu sabit olur. Şayet buluğ çağma gelir de ikrarı yapanı tekzip
ederse, en sahih kavle göre nesebi geçersiz sayılmaz.
Bir
kimsenin, küçük yaşta ölmüş çocuğun kendi soyundan olduğunu ikrar etmesi
sahihtir. En sahih kavle göre, büyük yaşta ölmüş olanın da hükmü böyledir.
İkrarı yapan kendine nispet ettiği ölü kişiye mirasçı olur.
İki kişi
baliğ bir kişinin kendi soyundan olduğunu ikrar ederse, çocuğun kendisini
tasdik ettiği kişinin soyundan olduğu sabit olur. İki kişinin neseplerine ilhak
ettikleri küçük çocuk ile ilgili hükümler, Allah'ın izni ile ileride
"lakid" bölümünde açıklanacaktır.
Bir
kimse, cariyesinin çocuğu için, "Bu benim oğlumdur." derse, onun
soyundan olduğu sabit olur, ama en zahir kavle göre; "ümmü velet"
sabit olmaz. Keza, "Bu kadın çocuğumu mülkümde doğurdu." derse
bununla ümmü veled sabit olmaz. Eğer, "Bu kadın mülkümde hamile
oldu." derse, bununla istilât sabit olur. Şayet kişi cariyesi ile
yattığını ikrar ederse, çocuğun kendisine ait olduğunu ikrar etmesine gerek
kalmadan yatak sebebi ile çocuk ona nispet edilir. Cariyesi evli ise, çocuk
kocasına aittir. Bu durumda efendisinin, "Bu çocuk benim çocuğumdur."
demesi geçersizdir.
Nesebi
başkasına ilhak etmenin hükmüne gelince kişinin: "Bu kardeşimdir veya
amcamdır." derse, az önce geçen şartlara göre ilhak edilenin nesebi sabit
olur. Kendisinin nesebine ilhak edilen kişi şu şartları taşımalıdır:
1- Nesebe
dahil edilen ölmüş olmalıdır.
2- Nesebe dahil edilen kişinin ilhak edileni
reddetmemesi en sahih kavle göre şart değildir.
3- İkrarı
yapan kendisinin nesebine
ilhak edilen kişinin malının tümüne mirasçı olmalıdır. En
sahih kavle göre nesebe ilhak edilen ikrarı yapanın hissesine mirasçı veya
ortak olamaz.
Akil ve
baliğ olan mirasçı, beraberinde başka mirasçılar olursa, yalnız başına ikrarda
bulunamaz. Mirasçılardan biri nesebi ikrar eder de diğeri ikrarda bulunmaz ve
ölürse ve bu durumda ikrar edenden başka mirasçı da yoksa, ikrar ettiği kişinin
nesebi sabit olur.Malın tümüne mirasçı olan çocuk bilinmeyen kardeşlerinin
olduğunu ikrar eder, kardeşleri ise onun nesebini inkar ederlerse; bu inkarın
bir faydası olmaz ve kardeşlerinin de nesebi sabit olur. Zahir olan mirasçı
nesebe dahil edileni mirastan men ederse, mesela; ölünün kardeşi: "Şu
çocuk ölen kardeşimin oğludur." derse, çocuğun nesebi tespit edilmiş olur
fakat çocuk mirasçı olamaz.
R. KIRAD - MUDAREBE (SERMAYE EMEK ORTAKLIĞI)
S. MÜSÂKÂT (AĞAÇLARIN BAKIMI VE SULAMA İŞİ)